Suriye’de bilek güreşi sürüyor

27.12.2025 medyascope.tv

27 Aralık 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Bugün Hande Fırat'ın Hürriyet'te başlattığı o medyada liyakat tartışmasını ele almayı düşündüm ama sonra vazgeçtim. Gerek yok dedim. Tartışanlar tartışsınlar. Biz işimize bakalım. İşimiz ne? Gazetecilik, yorumlamak. Ve şu anda Türkiye'nin gündeminde çok ön plana çıkmasa da önemli bir husus var. O da Suriye meselesi. Suriye'de Şam'la Kamışlı’nın ya da SDG'nin yani Kürtlerin, eş-Şara ile Mazlum Abdi'nin anlaşıp anlaşmayacakları meselesi. 10 Mart mutabakatı diye bir şey var. Bu mutabakatın ne olduğu her kafaya göre başka türlü yorumlanıyor. Herkes başka türlü yorumluyor. Herkes kendisine çekmeye çalışıyor ve müzakereler sürüyor. Sürekli sürüyor. Kimi zaman doğrudan, kimi zaman birtakım uzmanlar tartışıyorlar. Karşılıklı çelişkili açıklamalar yapılıyor ve olay bir türlü nihayete ermiyor.
Şunu biliyoruz ki yıl sonuna kadar Amerika Birleşik Devletleri bir anlaşmanın yapılmasını arzuluyor. Bunun için bastırıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu baskısı aslında Kürtleri çok rahatsız etmiyor ama Şam'ın o kadar rahat olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Şam'ın üzerinde bir başka baskı var. O da Ankara. Ankara Suriye'de SDG'nin, ülkenin kuzeydoğusunu büyük ölçüde kontrol eden SDG'nin elinin çok güçlenmesini istemiyor ve böylece karşılıklı olarak sürekli birtakım hamleler, birtakım açıklamalar yapılıyor. En son mesela Mazlum Abdi görüşmelerin ardından bir toplantıda yaptığı konuşmada büyük ölçüde mutabakata varıldığını söyledi önceki gün ve tabii ki dikkat çekici bir haber oldu. Ama sonra adını açıklamayan birtakım Şam kaynakları, "Hayır böyle bir şey yok, görüşmeler askıya alındı." dediler. Türkiye'de bu şöyle yaşandı: Mazlum Abdi'nin açıklaması çözümü isteyenler tarafından sevinçle karşılandı ama iktidar yanlısı bazı çevreler hızlı bir şekilde bunun asılsız olduğunu söylemeye başladılar. Sonuçta her iki tarafın da haklı, her iki tarafın da haksız olduğu bir durumla karşı karşıya kaldık. Bir bilek güreşi var.
Burada yalnız şunu özellikle vurgulamak lazım: Başka güçleri devreye sokmadan kıyasladığımız zaman tamam, ülkede nüfus olarak çoğunluk Sünni Araplarda ve bu anlamda eş-Şara'nın eli daha güçlü ama deneyim olarak, ordu olarak ve yönetim tecrübesi olarak Kürtler çok daha güçlü. Bir kere bunu kabul etmek lazım. Kürtler ilk savaşın başladığı andan itibaren çok az darbe alarak çok güçlü bir şekilde örgütlendiler ve özellikle belli bir aşamadan sonra IŞİD'e karşı mücadele perspektifiyle Batı ile stratejik ortak oldular. Batı tarafından donatıldılar. Bu çok önemli bir dönüm noktasıydı ve Ankara'nın çok rahatsız olduğu bir dönüm noktasıydı. Şu hâliyle bakıldığı zaman Kürtlerin birçok açıdan, askeri açıdan özellikle Şam yönetimine göre daha avantajlı olduğu muhakkak. Fakat tabii ki ülkenin şu anda geçici yönetimi eş-Şara. Batı'nın da desteğini alıyor. Körfez ülkelerinin desteğini alıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğini alıyor. Rusya'ya da gitti eş-Şara. Bir tek bölgede herhalde İran'la sorunu var. İsrail'le de temasları var. Dolayısıyla böyle bir şeyde bir belirsizlik söz konusu.
İsrail demişken şunu özellikle vurgulamak lazım: Ankara'nın en büyük kaygısı Suriye'de Kürtlerin İsrail'le iş birliği yapması. Şu hâliyle bakıldığı zaman Suriye'deki Kürtlerin İsrail'le iş birliği yaptığına dair çok somut, elle tutulur şeyler yok. Fakat bunun zemini var. Özellikle nasıl var? Eğer Türkiye, Ankara, Suriye'deki Kürtleri bir şekilde etkisizleştirmeye kalkarsa, buna niyetlenirse, Suriye'de İsrail'in bir şekilde devreye girme ihtimali var. Şimdi bu olayın çok önemli bir boyutu. Bir diğer boyutu da tabii ki Suriye'deki Kürtler Türkiye'deki Kürtler tarafından sahipleniliyor. Çok ciddi akrabalık bağları da var. Öte yandan Suriye'deki Kürt örgütlenmesi aslında Abdullah Öcalan tarafından başlatılmış bir örgütlenme ve Kandil'e, PKK'ya bağlı bir örgütlenme. Dolayısıyla PKK'nın feshiyle beraber Suriye'deki SDG, YPG gibi yapılanmaların durumu da bir belirsizliğe doğru yol alıyor. Ve Ankara, Abdullah Öcalan'dan SDG'yi, Mazlum Abdi’yi ve diğer yöneticilerini kendi istedikleri çizgiye çekmesini istiyorlar. Bunu en son Meclis'ten giden üç kişilik heyet de özellikle AKP ve MHP temsilcileri de Öcalan'dan istemişler, talep etmişler. Bunu biliyoruz. Ama Öcalan'ın onlara çok kaba tabiriyle "Dükkan sizin." demediği de aşikâr. Öyle olsaydı zaten birçok sorun kökünden hâllolurdu.
Şu hâliyle benim gördüğüm kadarıyla Öcalan da PKK da ellerindeki en güçlü kartın Suriye olduğunu bilerek onu harcamak, ucuza harcamak, hızlı harcamak istemiyorlar ve dolayısıyla Suriye'de çözüm bir türlü gerçekleşmiyor. Gerçekleşeceğe de kısa vadede açıkçası benzemiyor. Ama Amerika Birleşik Devletleri'nin acelesi olduğu da bir gerçek. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Ne olması gerekir? Açıkçası Ankara'nın Suriye'deki Kürt fobisinden kurtulması gerekir. Eş-Şara'ya gösterdikleri ilgi kadar olmasa da bir kısmını en azından Kürtlere de göstermesi iyi olur ve Kürtlerin oradaki temsilcilerini resmen ve açık bir şekilde muhatap alması bence çok isabetli olur. Bu bağlamda SDG'nin Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed mesela geçen DEM Parti’nin düzenlediği konferansa gelecek dendi. Gelmedi, gelemedi ama uzaktan online olarak bağlandı canlı olarak.
Onun ve Mazlum Abdi'nin Türkiye'ye gelmesi, Ankara'da temaslarda bulunması hatta belki Ankara'da eş-Şara ve diğer Şam'daki yönetim temsilcileriyle müzakereleri Ankara'da yapması ve bu arada gelmişken İmralı'ya da uğramaları seçeneklerinin çok ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Suriye'de Kürtleri karşısına alarak, onlara hiçbir şey vermeyerek, onların sayıca az olmasına istinaden Şam'a biat etmelerini dayatmak hakkaniyetli de değil, gerçekçi de değil, olacak bir iş kesinlikle değil. Dolayısıyla şu hâliyle baktığımız zaman bilek güreşi sürüyor. Orada bilek güreşi sürdüğü müddetçe de Türkiye'deki çözüm süreci ağırdan almaya devam edecek. Bu aşamada Ankara'nın Şam yönetimi üzerindeki baskısı sürecek ve biz daha beklemeye devam edeceğiz. Ve ben yine medyada liyakat tartışması yerine sizlere Suriye'yi anlatmaya dilim döndüğünce devam edeceğim. Öyle anlaşılıyor. Neyse.
Bugünün ithafı bir büyük yazar Rıfat Ilgaz'a. ‘‘Hababam Sınıfı’’ deyince herkes bilir. 1957'de yazdığı bu roman Türkiye'de bir efsane oldu filme çekilmesiyle birlikte. Galiba altı kere çekilmiş ‘‘Hababam Sınıfı’’. Ama şunu da biliyoruz ki ‘‘Hababam Sınıfı’’ romanın bayağı bir değiştirilmiş hâli, ki Rıfat Ilgaz buna bir hayli kızmış. Çünkü ilk hâli, vakti zamanında Türkiye'de sansür uygulaması vardı, senaryo sansürden geçmeyince bayağı bir değiştirilmiş. Neden sansürden geçmemiş? Rıfat Ilgaz kendisi aslında öğretmen ve Türkiye'deki eğitim sistemini köklü bir şekilde eleştiren bir öğretmen ve romanda aslında mizahın yanında çok ciddi bir sistem eleştirisi de var. Ama o eleştiriler dönemin iktidarlarını memnun etmemiş. Ama Rıfat Ilgaz bu duruşunu hiçbir zaman değiştirmemiş. Kastamonu Cideli. Cideli olduğunu ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Çünkü biz Çağlayan'da otururken Cideli komşularımız vardı. Genellikle kereste işleriyle uğraşan kişilerdi. Cide'den esnaf dışında ya da tüccar dışında böyle bir yazarın çıkmış olmasına, Galatasaray Lisesi’nde ortaokulda okuyordum o sıralarda, çok şaşırmıştım. Benim kafamdaki Cide imajı birdenbire değişmişti. Memleketine de çok bağlı birisi Rıfat Ilgaz. Belli bir yaştan sonra Cide'ye tekrar yaşamaya dönüyor. Ama başına ne geliyor? 12 Eylül sonrasında kendisini orada taciz ediyorlar siyasi görüşleri nedeniyle. Çünkü Rıfat Ilgaz başına çok bela gelmiş solcu birisi. Türkiye'de edebiyata damga vuran birçok isim gibi solcu birisi ve kendisini 28 Mayıs 1981'de apar topar gözaltına alıyorlar.
Ben o sırada İstanbul'da cezaevindeydim. Haberi duyduğumuzda neye uğradığımızı şaşırmıştık, ki o tarihte 70 yaşında. 70 yaşında ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin böyle bir acımasızlığı ve kindarlık anlamda takipçiliği vardır. Genç yıllarında cezaevlerine girip çıkmış, kitapları yasaklanmış bir ismi yıllar sonra tekrar cezalandırmaya kalkmak... Ki o da bunun üzerine İstanbul'a yerleşiyor, oğlu Aydın'ın yanına. Aydın abiyi tanıdım. Rıfat Ilgaz'ı tanıma şansım olmadı ama Aydın abi çok müthiş bir insandı. Çınar Yayınları’nı kurdu ve esas olarak babasının kitaplarını bastı. Onu da 3 yıl önce kaybettik. Çocukları bizim medyadan liyakatli gazeteciler Elif ve Kerem, ikisi de çok yakın arkadaşım. Onlar Ilgaz soyadını medya üzerinden en azından sürdürmeye çalışıyorlar. ‘‘Hababam Sınıfı’’ dedim ama Rıfat Ilgaz'ın çok sayıda kitabı var. Anıları var, çocuk kitapları var, mizah kitapları var, şiirleri var, romanları var. Hep yazmış. Yazmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş. Dergiciliği de var tabii bir de. Türkiye'de hep kritik zamanlarda dergicilik üzerinden siyasi eleştiri yapmış ve bu yüzden başına iş açmış, başına bela almış ama hep ayakta durmuş bir isim. Onun ölümü Sivas Katliamı’ndan çok kısa süre sonra. 2 Temmuz'da Sivas Katliamı, 7 Temmuz 1993’de hayatını kaybediyor ve Sivas'ta katledilen yakın arkadaşı Asım Bezirci'nin yanına defnediliyor Rıfat Ilgaz, İstanbul'da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda. Kendisini saygıyla ve minnetle anıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.12.2025 2025’in ardından: “Beni sürecim senin sürecini döver!”
27.12.2025 Suriye’de bilek güreşi sürüyor
26.12.2025 Sürecin gidişatı: Temkinli iyimserlikten temkinli kötümserliğe
25.12.2025 Kadın düşmanları ve ırkçılar el ele
24.12.2025 Kürt sorununda İsrail faktörü
23.12.2025 CHP’nin Kürt sorunu ve Leyla Zana sınavı
23.12.2025 Çözüm sürecinin önündeki Suriye engeli aşılabilecek mi? Roj Girasun değerlendiriyor
22.12.2025 Sadettin Saran’ın çiğnenen onuru
21.12.2025 Mehmet Akif Ersoy operasyonu: “İlk taşı aranızda günahsız olan atsın”
21.12.2025 Habertürk’ün faturası kadınlara kesiliyor
28.12.2025 2025’in ardından: “Beni sürecim senin sürecini döver!”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı