Bahçeli Demirtaş’a niçin sahip çıktı?

05.11.2025 medyascope.tv

5 Kasım 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün Devlet Bahçeli'nin konuşması, daha sonra Selahattin Demirtaş'ın tahliyesini istemesi, açık açık söylemesi bayağı konuşuldu, konuşulacak. Ve bu arada dün yaptığımız iki saatlik yayının sonunda sosyal medyadaki bir paylaşımdan bahsetmiştim. Onu bir hatırlayalım. Burada diyor ki müstear kullanan bir sosyal medya kullanıcısı ‘‘Bahçeli, Demirtaş'ın tahliyesini istedi’’ haberine: ‘‘Ruşen Çakır 500 tane yayın yapacak. Yandık!’’ demiş. Benim bunu ilk yaptığım yayında iki saat sürdü. Çok sayıda konukla paylaştım. İlk yayındı o. Daha sonra Orhan Miroğlu'yla bir yayın yaptım. Dün gece yayınlandı. Bu sabah üçüncüyü yapıyorum. 500’ü tamamlamak biraz zaman alacak ama olsun. Bugün herhalde birkaç tane daha yayın yaparım bu konuda. Çünkü gerçekten önemli bir olaydan bahsediyoruz.
Bahçeli'nin şu ana kadar Öcalan'a sahip çıktığını biliyorduk aşırı ölçüde. 22 Ekim geçen yıl "Gelsin Meclis’te DEM Parti grubunda konuşsun" demişliği var. O çıta orada öyle bir yükseldi ki artık onun daha yukarısına çıkılamıyor, en azından şu ana kadar. Ve "kurucu önder" dedi, biliyorsunuz, çok tepki aldı. Ama söylemeye devam ediyor. Ama derken ‘‘PKK'nın’’ ya da ‘‘örgütün kurucu önderi’’ diyor. İlk başta daha bir tek başına ‘‘kurucu önder’’ diyordu. Öcalan'a yönelik dünkü konuşmasında da vardı. ‘‘Söylediği her şeyi yaptı’’ diyor. 27 Şubat açıklamasına çok ciddi referanslar veriyor. Sürekli olarak referanslar veriyor ve Öcalan'ı gerçekten bu sürecin en önemli aktörü olarak kabul etmiş durumda ve ona gidilmesini istiyor. Komisyondan bir heyetin gitmesini istiyor. Dün yine bunu vurguladı. Peki Demirtaş?
Şimdi insanların pek unuttuğu bir ayrıntı var. Kolay kolay unutulacak bir ayrıntı değil aslında. Bahçeli, ilk bu sürecin işaretini verdiğinde, hatta 22 Ekim'deki konuşmasında da Demirtaş'ı karşı tarafa almıştı. Şöyle bir tablo çizmişti: Bir yanda Edirne ve Kandil; diğer yanda İmralı ve DEM Parti. Yani İmralı ve DEM Parti ile birlikte bir şeyler kotarmayı söyledi ve burada Edirne'yi, yani Demirtaş'ı, ve Kandil'i, yani PKK'yı, bu iyi olabilecek şeyleri engelleme potansiyeline sahip kişiler olarak ya da kurumlar olarak tarif etti. Açıkçası biraz şaşırtıcıydı ama zamanında Erdoğan'ın demiş olduğu, ‘‘İmralı Edirne'yi cezalandıracak’’ gibi bir şey söylemişti, tam cümle aklımda değil, o insanın aklına gelince, devlette böyle bir yaklaşım var. İşte, ‘‘Öcalan iyi, Demirtaş kötü gibi bir yaklaşım var.’’ düşüncesi hakim oldu ya da bazıları öyle düşündü, ki öyle olmadığı ortaya çıktı. ‘‘Devlet bir şekilde Öcalan'ı kandırır ama Selahattin Demirtaş'ı kandırmak o kadar kolay olmaz’’ diye düşünüldü, ki bu bir şehir efsanesi.
Bahçeli bir şekilde Erdoğan'la aynı çizgide giderek Demirtaş'ı ötekisi olarak görüyordu. Ama sonra işin rengi değişti. İşin renginin değiştiğinin en açık ifadesini nerede gördük? Mart başında Bahçeli'nin Demirtaş'ı cezaevinde aramasından gördük. Bu ilginç bir olaydı, çok çarpıcı bir olaydı ve bunu MHP'nin bir yayın organı Bengü Türk TV duyurdu. Olay şuydu aslında, önemliydi, 27 Şubat'ta Öcalan o tarihi açıklamayı yaptıktan sonra Selahattin Demirtaş, Gazete Duvar'da bir yazı yazıp orada şöyle bir cümle kurmuştu: "Barışın aynı zamanda ekmek, aş, iş olduğunu unutmayalım. Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan, Allah hepsine uzun ve sağlıklı ömür versin. Ama hayatlarının son dönemecinde Ortadoğu barışı, tarihi Kürt-Türk barışı için inisiyatif almış bu üç liderin başarılı olabilmeleri için ben elimden gelenin fazlasını yapacağım." Bunu arada sırada hatırlatanlar var. Uzun ömür dilemişti, diyenler var. Evet, diledi. Bunu açık açık da söyledi ve o zaman da çok şaşırtıcı olmuştu. Onun ardından Bahçeli Demirtaş'a bir anlamda teşekkür etmiş telefonla arayarak.
Ama bunun bir öncesi daha var. Bu pek bilinen bir husus değil. Ama süreç başladıktan belli bir aşama sonra, yani 22 Ekim'deki Bahçeli’nin o çıkışından sonra, işler pek de iyi gitmiyordu. Pek bir şey olmuyordu. Bir heyecan vardı ama pek bir şey olmuyordu. Ve böyle bir aşamada galiba Kasım ayının sonlarına doğru bir şekilde Selahattin Demirtaş'la MHP arasında bir ilişki kurulduğu söyleniyor. Şu anlamda bir ilişki: Devlet Bahçeli'nin yaptığının önemli olduğunun Demirtaş tarafından kabul edildiği bir şekilde aktarılıyor, öğrendiğim kadarıyla. Ve Demirtaş'ın da, başta Bahçeli onu sürecin önünde potansiyel bir engel görürken, daha sonra bu mesajın kendisine bir şekilde iletilmesiyle Bahçeli'nin Demirtaş'a bakışının değiştiğini öğrendim. Tabii ki hemen bunun gelişmesi olmamış. Fakat 27 Şubat'tan sonra Demirtaş'ın o yazıyı yazması artık bu yakınlaşmayı iyice kalıcı hâle getirmiş.
Tabii bunlar birçok insanı yadırgatıyor. Yani Selahattin Demirtaş ve Devlet Bahçeli, bakıldığında iki uçtalar ama ikisi de siyasetçi. İkisi de siyasetin sadece savaşarak yapılmayacağını bilen insanlar ve ortada çok köklü bir sorun var. Ve bu köklü sorunun aşılabilmesi için adımlar atılması gerekiyor. Karşılıklı adımlar atılması gerekiyor. Devlet Bahçeli'nin 2024 Ekim Meclis açılışında DEM Partililerin elini sıkması ve daha sonra Öcalan'la ilgili o büyük lafları etmesi çok ciddi bir fedakârlıktı onun için, çok riskliydi. Hâlâ riskli. Şu anda dünkü konuşması... Hâlâ Türkiye'deki milliyetçi hareketin ana partisi olan Milliyetçi Hareket Partisi'nin lideri söz konusu. Çok riskliydi ama bu riskleri aldı. Gözünü kapattı ve bunu yaptı. Başına çok şeyler gelebilirdi. Partisinden ayrılanlar olabilirdi ama olmadı. Şu ya da bu şekilde olmadı. Bu süreci yönetmeyi bildi ve dolayısıyla böyle bir beklenmedik adım atan Bahçeli'ye karşı beklenmedik adımlar geldi. ‘‘Beklenmedik’’i tırnak içine almak lazım. Ama Öcalan’ın da Demirtaş’ın da olumlu anlamda buna karşılık verdiklerini görüyoruz.
Nitekim ne oldu? Dün Bahçeli, Demirtaş'la ilgili bunları söyledi. Özgür Özel özür diledi partisi adına, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda ve Selahattin Demirtaş hemen el yazısı bir notla ikisine de ayrı ayrı teşekkür etti. Böyle olabiliyor ancak bu işler. Öteki türlü "Ben yerimde dururum, hiçbir şekilde taviz vermem. Geçmişi asla unutmam. Onun, şunun, bunun bana yaptıklarını asla unutmam" diyerek yapmaya kalktığınız zaman hiçbir yere gidemiyorsunuz. Selahattin Demirtaş da dün zaten bunu söyledi. Şu hâliyle bakıldığı zaman Bahçeli, Öcalan'la silahların bırakılmasının gerçekleşeceğini ama Selahattin Demirtaş gibi bir figürle de bu olayın tüm Türkiye'ye, kamuoylarına aktarılabileceğini görmüş olmalı. Yani bunun sadece Öcalan'la olmayacağını görmüş olmalı. Ama burada bir başka önemli husus var. Konuşmasında ne dedi: "Demirtaş'la Öcalan'ın arasını açmaya çalışanlar var. Bunlar kötü niyetli." diye söyledi. Kimleri kastettiğini bilmiyorum ama Demirtaş'ı Öcalan'a karşı mücadele eden birisi gibi göstermeye çalışan çok kişi var. Böyle olduğuna inanan çok kişi var. Ben naçizane bir süredir bu imajın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bana kızıyorlar hatta. Bu nedenle kızanlar var ama böyle. Benim bildiğim Demirtaş, Öcalan'a rakip falan değil. Böyle bir derdi yok. Ama Öcalan'ın fonksiyonuyla Demirtaş'ın fonksiyonu bir anlamda birbirleriyle koordineli bir şekilde farklı ve anladığım kadarıyla Bahçeli bunu görmüş ve ikisine birden sahip çıkıyor, ki bu sürecin geleceği açısından bence çok önemli ve doğru bir adım.
Evet, kime ithaf edelim? Fakir Baykurt'a. Fakir Baykurt, benim çocukluğumun diyeceğim ama yani özellikle Galatasaray Lisesi'ne ilk başladığım ortaokulda ilk okuduğum isimlerdendir. Köy romanı, köy edebiyatı. Onun dışında Bekir Yıldız’ı da çok okudum ama Fakir Baykurt'un benim için ayrı bir yeri vardır. Bir yönüyle bir kere öğretmenler sendikasında aktif bir şekilde, faal bir şekilde yer almış solcu bir edebiyatçı. Öğretmen ama esas olarak ve bu yüzden başına çok iş gelmiş. Hapse girmiş, çocukları hapse girmiş, etmiş. Ama bir diğer yönü de, onu özellikle söylemek isterim, ilk öğretmenliklerinden birisini Şavşat'ta yapıyor Fakir Baykurt. Şavşat benim annemin memleketi. Aslen Hopalı ama Şavşat'a yerleşmiş dedem ve oradaki az sayıdaki Laz ailelerden Şavşat'ın; ki Şavşat muazzam bir yerdir. Görmediyseniz muhakkak görün. Nasıl bir benzetme bilmiyorum ama İsviçre gibi bir yerdir. Şavşat'ta öğretmenlik yapıyor ve dayımın da öğretmenliğini yapmış o zaman ve hatta oradaki yazılarını "Efkar Tepesi" diye kitapta topladı. Efkar Tepesi de bizim Şavşat'ın tepelerinden birisidir. Çok meşhur yerlerinden birisidir.
Fakir Baykurt’un hayatı mücadeleyle geçmiş, edebiyatla geçmiş. Ve nasıl söyleyeyim, benim edebiyatı sevmemde çok önemli bir rol oynamış. Çünkü kolay okunan, insanı heyecanlandıran kitaplar yazıyordu ve kitaplarının hemen hemen hepsinde, bende kalan, aklımda kalan, hep böyle bir ezenler ve ezilenler, yoksullar, sömürü, sömürüye karşı mücadele gibi motifler vardı. Tabii çok kitabı var ama en önemlisi "Yılanların Öcü". Ve şimdi baktım ki "Yılanların Öcü" onun ilk romanıymış. Yanılmıyorum diye umuyorum. İlk romanı 1954, ama o gerçekten bambaşka bir şey.
"Amerikan Sargısı"nı hatırlıyorum. "Onuncu Köy"ü hatırlıyorum. Hemen hemen o sırada ne varsa, yani benim Galatasaray Lisesi'ne girişim 72 olduğuna göre, o tarihlerde çıkmış bütün kitaplarını okuduk. Ondan sonra pek okuduğumu söyleyemem ama kendisi hep sevdiğim, saydığım ve memleketime yaptığı hizmetlerden dolayı da minnettar olduğum bir isim; hem Türkiye anlamında memleket, ama aynı zamanda Şavşat'a katkıları için de. Orada bir efsanedir Fakir Baykurt, Şavşatlılar bilir. Kendisini saygıyla ve rahmetle anıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
08.11.2025 Yeniden: Ekrem İmamoğlu mucizesi
07.11.2025 Benim küçük gözaltım
06.11.2025 Siyasal İslamcıların iflası
05.11.2025 Bahçeli Demirtaş’a niçin sahip çıktı?
04.11.2025 Erdoğan ve Bahçeli'nin sürece bakışındaki farklılıklar neler? Burak Bilgehan Özpek anlatıyor
04.11.2025 Bahçeli'nin "Cumhur İttifakı'nda çatlak yok" sözüne inanmalı mıyız? Kemal Can yorumluyor
04.11.2025 Kürt hareketi çözüme hazır mı?
03.11.2025 Demirtaş Öcalan’a mı meydan okuyor?
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı